Yazdım ama bozamadım yalnızlığı. Sildim, çıkmadı. Hep biraz lekeli hep biraz göze batar halde kaldı. Belki de yanlıştı silmeye çalışmak, üstü kireçle kapatılmalıydı... Öğrenciyken, üniversitemin şehrinde, ılık mayıs akşamlarında, daha çok villaların bulunduğu o ağaçlı, huzurlu sokakta yürürdüm. Bazı evlerin kapanmamış pencerelerinden, yemek için sofraya toplanmış aileleri görürdüm. İçimden kapılarını çalıp "Bana da bi yalnızlık yer açsanıza sofrada" demek gelirdi. Bir dilim kuru ekmekle bile o sofralardan birinde, yalnızlığımın doyacağını bilirdim de cesaret edemezdim. Korkaklık, cesaretin kanadını bağlayan ökse otuymuş, o yıllarda öğrendim. Hayat bana, iyi-kötü tecrübelerle korkmayı ve cesareti öğretti. Sadece cesaretten ibarettim, korkmayı zamanla keşfettim. Korkmak... Kötünün geçemeyeceği güvenli bölge... Sınırını kendim çizebildiğim kayıp bir ülke... Tasarımı bana ait sarayım; "korkmak" Korkmaklar prensesi olabilirim ya da cesaret dilencisi. Bu seçim ben...