Anımsayabildiğim en
küçük yaşımda, tam olarak bilmiyorum, babamın koluna yatıp dinlediğim, uyuyup
kaldığım için sonunu hiç öğrenemediğim o hikaye; Küçük Kara Balık.
Adımdan da anladığınız üzere, sol görüşlü öğretmen anne
babanın, sürgün edildikleri köylerde büyüyen çocuğuydum ben. Dağ köylerinin
birine annemi, birine babamı sürerler, ben babam gelecek mi diye, her Cuma camdan
bakma mesaime başlardım. Babamın gelebildiği hafta sonları, ufak çaplı
bayramlar kutlanırdı çocuk kalbimde. Ve geldiği akşamlar uyuyana kadar yanında
yatmak gibi bir lükse sahiptim, o dağ başının izbe köy evinin gaz lambalı
fakirliğinde.
İşte babam
her geldiğinde, kendimi bildim bileli
bir hikaye anlatırdı bana; çocuk bir balığın içinde yüzüp durduğu dereden başka
yerleri keşfetmek istemesinin hikayesi.
Sonunu öğrenmek için okumayı öğrenmeyi beklemem gereken, okuduğumdan
beri en sevdiğim, yazarının diğer kitaplarını da su gibi içtiğim kitap; Küçük
Kara Balık. Kendi kendisinin efendisi olmayı seçen ve keşfetmekten,
ilerlemekten asla vazgeçmeyen, iflah olmaz bir anarşistin hikayesiydi ilk
okuduğum hikaye.
Herkesin o çok
övdüğü Küçük Prens’i falan sevmedim ben. Çünkü o küçücük balığın, dev bir merakı
vardı dünyanın geri kalanına karşı. Çünkü o balık, var olanı kabul edip haline
şükrederek yaşayanlardan farklıydı. O balık, herkesin insanca yaşaması hayaliyle
devrim yapmak isteyen ailem ve arkadaşlarıydı. O balık, kapkaranlık tek göz
odalı dağ köyünün bir evinde, babasını bekleyen ve hayatın bu olmadığının,
içten içe farkında olan o çocuktu. O balık, isyan edip, kendi doğrularının
peşinden giderken, başına gelen tüm olumsuzluklara, önüne çıkan tüm engellere,
kendisine kabullenmesini söyleyen tüm varlıklara rağmen, o yola çıktığı için
asla pişman olmayan bir kahramandı. Üstelik, birilerinin değil, sadece
kendisinin kahramanıydı.
Yakın zamanda bir
eğitimde, Nevzat Hocamdan öğrendiğim ama şu an bu satırları yazarken fark
ettiğim bir şey yaptı o kitap belki de bana; beni dönüştürdü. Beni,
doğrularımın peşinden giderken, yaptığım seçimlerin sadece bana ait olmasını
isteyen birine dönüştürdü. Beni, durmadan ilerlemekten korkmadan, dogmalara
inat, şükredenlere inat, daha iyiyi, daha güzeli keşfetmeye çalışan birine dönüştürdü.
Camdan babasını bekleyen o kız çocuğunu, “niye bekleyeyim ki, çıkar babama
giderim kendim” diyen, “Yapamazsın”
diyenlere gülüp geçip, “yapamasam da yapmayı denemekten asla vazgeçmeyeceğim”
diyen bir kadına dönüştürdü. Sonu olmadığını bildiğim o bilgiyi arayan bir
insana dönüştürdü hatta.
Bugün
bir anne ve bir öğretmen olarak, çocuklarıma, öğrencilerime hatta arkadaşlarıma
bir kitap hediye edeceksem aldığım ilk kitap oldu Küçük Kara Balık. Belki onlar
dönüşmezler, hatta sevemezler bile bu kitabı ama okudukları bir yerde kalır.
Belki bir gün, “Gezi Parkı” savunan Küçük Kara Balıklar olurlar ya da var olan
düzene uymak yerine değiştirmek için küçük adımlar atan büyük Kara Balıklar
olurlar. Okuduklarında yüzeysel olarak geçtikleri her cümle, belki bir gün
dönüştüklerinde yazdıkları bir pankart olur, kimbilir?
Yorumlar
Yorum Gönder